Hatî (Hitit) Kilam Festivalinden Dengbêjlerin Kilamlarına
Hatîler
Hatî yada Hititler kendi kökleri, ataları için "Hatî, Hattî" derlerdi. Kendileri için bölge, şehir ve aşiret isimleri de kullanmışlar. Tipki bugün de Kürtlerin kendilerini Lor, Êzîdî, Kurmanc, Kird yada Berfiratî, Barzanî, Etmanî, Brûkî vs adlandırmaları gibi. Bize ulaşan tabletlerde daha çok Neşa eyaleti ve Neşî, Neşa şehrinden dolayı, kendilerine Neşîlî dedikleri görülmektedir. Firat´ın batısında kalan Kürdistan topraklarına, orta Anatolia ve Levanten´in bir kısmına hükmetmişlerdir. Hatî, Horî (Hûrrî), Mîtanî, Luvî aşağı yukarı aynı millet idiler. Dilleri, dinleri aynıydı. MÖ 3000 yıllarında bölgeye gelen Hint-Avrupa kavimlerinden birisi olduğu söylenir.
Nereden geldikleri ile ilgili spekülasyonlar var. Bu teoriler esasen Aryan göçleriyle ilgili teorilerden bağımsız değildirler. Kuzey Avrupa´dan geldiklerini söyleyenler de vardır, Ukrayna yada Mezopotamya´dan geldiklerini söyleyenler de. Son yıllarda genel eğilim, tüm Aryan kavimlerinin, neolitik dönemin başlangıcını yaratan Kürdistan coğrafyasından yayıldıkları yönündedir. Bu, henüz tam bilinmeyen meseledir. Veya ben bu konuyu uzmanlarına bırakayım en iyisi.
Kilam kelimesi
Kilam, Hatî (Hattî, Hitit), Horî (Hurri) dillerinde "şarkı" demek. Kelimenin kökü "KIL"dır. Kil, hil, kel, hel "boğazda kaynayan, fokurdayan ses" anlamındadır. Kelîn kaynama, kilbûn sallanmak, hilbûn kalkmak kelimelerinin kökündeki "KIL" esasında bir ses taklididir. "Kil, hil, xil, kelakela germa havînê, hel, helhela bavê bavan bû vs" dikkat edilirse ses taklidi görülür. Bunu etimolog Alî Kardûxos’tan da dinlemiştim. Her neyse.
Kilam Festivali, 𒄷𒉿𒅆 𒆠𒆷
Kilam Festivaline yazıtlarda "kapı çalma festivali" de demişler. Hatîlerde törenin başkent Hatûşar’da (Hattûşa) kutlandığı anlaşılıyor. Hattûşa, Hatî dilinde "Hatî milleti, Hatî diyarı" anlamındadır. Ülkenin her yerinden kralı görmeye Hattûşa’ya gelirlerdi. Üç gün süren törende, kraliyet çifti başı çekerdi. Festivalin başka şehirlerde de kutlandığına dair bulgular var. Kapılarına yılan figüründen yapılmış kapı tokmakları asarlardı. Kila mar, "yılanı çalmak, yılana tıklamak, kapıyı çalmak" yani yılan figürlü kapı tokmaklarına tıklamak da Hatî dilinde Kilamar/khilammar olarak adlandırılırdı. Festivalde tören ekibi kapı kapı gezer, kapıları tıklar, herkesi şarkı yani kilam söyleyerek törene çağırırlardı.
Festivalin herhangi bir sebeple ihmal edilmesinin ya da geciktirilmesinin uğursuzluk, veba ve düşman saldırılarına sebep olacağına inanılırdı
Törenin Luvî, Horî ve Mitanî versiyonlarını da yazacağım.
Festivalden Önce
Festîvalden önce kral sarayda giyinir. Üzerinde "temizliği, masumiyeti ve temiz soyluluğu" temsilen beyaz bir Waşpeş (giysi), üzerinde kaba bir dış giysi, üstüne de omuzları belirgin şekilde çıkık (huniye benzer) kulav dediğimiz çoban pelerini, siyah ayakkabılar ve altın küpeler olurdu.
İlk gün
Kral saraydan ayrılır ve tören "kaplan adamlar" denen, kaplan dansı yapan adamların dansıyla açılır. Buna aslan diyenler de vardır, bilemiyorum. Alay arabaları sarayın kapısında hazır haldedir. Arabaları çeken öküz ya da atların alınları altın nallarla süslüdür ve boynuzları da altın kaplamadır. Kral, elinde lapîs lazulî (lacivert taşı) ile süslü bir mızrakla, balkonda ya da kapı önünde oturarak alayı karşılardı. Kaplan adamların selamlama kabilinden dansından sonra, sıra diğer dansçılara gelirdi.
Tamamen çıplak olan bir erkek genç ile bir bayan genç, kralın huzurunda bir ilahi söyler, tanrıların bol ürün vermesini isterlerdi. Kral da ritüel olarak onlara "sizin gibi temiz toprak, sizin gibi bakir toprak" derdi.
Sonra dansçılar gelir, çıplak dansçılardan biri krala döner bir şarkı söyler. Bunları kent tanrıçası Înar’ın iki rahibi ve ilahi söyleyen bir çocuk ile bir tellal takip eder. Arkasında dağ tanrılarının mızraklarını taşıyan bir savaş arabası ve yirmi bir adet bakır avcı çantası (kûrşa) bulunmaktadır. Alayın bir bölümünü, Înar tapınağında tören için saklanan “tanrıların armağan hayvanları” oluştururdu. Gümüşle süslenmiş, iplerle sıkıca bağlanmış ve ikişer kişinin sıkıca tuttuğu bir yabani aslan ya da kaplan, bir yabani domuz, bir kurt ve bir boz renkte ayı yürütülürdü.
Tanrıların armağan hayvanlarının ardında, köpekçiler denen av yardımcıları olurdu. Onların ardında Hattî şarkıları söyleyen ve mızraklarını şakıyan Anûnûwa kentinden gelen adamlar yürürdü. Onun ardında biri boynuzsuz, altın ve gümüşle süslenmiş dört geyik maskesi taşıyan geyik avcısı yürürdü. Son sırada ise dodonî, mûrta ve fildişine benzeyen dişleri olan kuşları bile avlayabildiğine inanılan “Dağların Bin Adamı” yürürdü. Bunlar çeşitli şehirlerden gelen en güçlü savaşçılar, avcılardı.
Alayın geçişi sona erdiğinde kral mızrağını, üzerinde hava tanrısının tuttuğuna benzeyen kabartma bulunan demir baltayla değiştirir ve bir arabaya, kraliçe de başka bir arabaya binerdi. İkisi de tahıl tanrıçası Xalkî’nin tapınağına götürülürdü. Kral burada bayram harcamaları için ayrılan nimetleri denetler, eksik bir şey varsa emir verirdi. Bu nimetler Tûwanûwa, Ankûwa, Xûpîşna, Xaniya ve diğer tüm şehir ve eyaletlerden toplanırdı.
Kraliyet çifti Aşûşa şehir kapısına giderler. Oraya vardıklarında Arînna ile Zîppalanda kutsal şehirlerinin rahipleri krala eğilirler. Alay buradan şehri terk ederek Xuwaşî anıtının bulunduğu yere giderdi. Burada ilk ikram olan ekmek, un ve şarap ikram edilirdi. Millet yemeklerini yerken, şarkı söyleyen bir çocuk da eşlik ederdi.
Yemekten sonra hava tanrısı Tarû’ya ve sonrasında Înar, Kattahhîm, Xapantîlî ve Telîpîno tüm Hatî tanrı ve tanrıçalarına kurbanlar sunulurdu. Sunulan şeyleri törenden sonra çocuklar, yoksullar ve çobanlar alırlardı aslında.
Sonra avcıların, "Dağların Bin Adamı"nın yarışı başlardı. Bu yarış büyük heyecan ve bağrışma yaratırdı. Sembolik bir av töreni olan bu yarışta, atlara binmiş avcılar rakip ekibi alt etmeye, tuzağa çekmeye çalışırlardı. İki ekip canla başla av oyununu oynarlar, kazananların atlarına taktığı 12 ipli renkli süslemeyi kapmak için kadınlar birbirini adeta ezerlerdi.
Yarış sonunda kazanan, ödülünü kralın/kraliçenin elinden alırdı. Daha sonra Înar Tapınağı’ndan hayvan alayı geçer ve kaplan (ya da aslan) ve domuz maskesi takmış iki savaşçıya birer kâse şarap sunulurdu. Kurşun av çantaları ortaya çıkar çıkmaz, köpekçiler kralın huzuruna çıkar ve ondan bir hediye isterlerdi. Çırılçıplak genç erkek ve genç bayan yeniden huzura çıkarlar ve ilahi söylerlerdi. Kral ya da kraliçe onlara "sizin gibi temiz toprak, sizin gibi bakir toprak" der ve bayramın ilk günü sona ermiş olurdu.
İkinci Gün
İkinci gün kraliyet çifti, bazen ayakta, bazen oturarak, sırayla farklı tanrılar için xûppar isimli kadehlerde içki içer ve onları kutsarlardı. Halk, lir, flüt, arkammî, ûtîfî, mûqar, xûxûpal, galgalturî, zîrî gibi pek çok müzik aletleri eşliğinde dans eder, şarkı söylerdi. Öğle yemeği öncesi rahipler ellerini kalbin üzerine koyarak Hatî tanrılarını kutsayan bir ilahi okurlardı. Öğle yemeğinde bira, arpa lapası, kurutulmuş meyve, koyun kuyruğu kızartması ve keklik eti vardı. İkinci gün Hatî tanrılarının cezalandırdığı ve sadece Tawîniya, Xanîş mağaralarında yaşamak zorunda olan "kâfirler" de törene alınırdı. O gün onları yabancı ve kötü gibi görmek yasaktı ve günahtı. "Kâfirler" yılda bir, yani Kilam festivallerinde affedilirler, kâfir olmaktan çıkarlardı.
"Kâfirler" huzura çıkar, rahiplerin öğrettiği "günah çıkarıcı bir ilahi" söylerlerdi. Ve bu öğle yemeğinden önce olurdu. Sonra kalabalığa karışır, dans ederlerdi. Karanlık basınca tören biterdi.
Üçüncü Gün
Üçüncü gün kraliyet çiftinin el yıkama ritüeli ve Înar mızrağı için ekmek kırma töreni yapılırdı. Önce prensler kralın karşısına otururlardı. Sonra Arînna ve Zîppalanda’nın "saf rahipleri" huzura alınırdı. Rahipler tahıl tanrıçası Xalkî’nin anıtı önünde otururlardı. Daha sonra sırayla çeşitli tanrılara içilir. Kraliyet çifti güneş tanrıçası Arînna ve kızı Mezûla’ya secde ederlerdi. Rahipler tütsülü yani dumanla beraber bir ilahi okurlardı. Herkes bir diğerine ekmek kırar. Yani ekmeği parçalayıp paylaşır. Ayrıca, öküz başlı bir kapta tanrıçalar Înar ve Xapantalî’ye kurban sunulurdu.
Kraliyet çifti daha sonra güneş tanrıçası Arînna’nın tapınağına gigir denilen dört tekerlekli çekilen arabayla giderler. Arabadan iner inmez iki ayrı hulkkanî (tahtarevalli) ile taşınırlar ve daha sonra üzerine boğa postu serilmiş bir tahta oturturlardı. Altın mızrak, asa ve bir bez getirilir ve en sonunda Zayû (bir kült nesnesi) getirilirdi. Kral ve kraliçenin ritüel olarak ellerini yıkadığı karmaşık bir ritüel daha gerçekleşirdi. Ayrıca çeşitli tanrılara içki ve ekmek sunuları da yapılmaktaydı.
Üçüncü günün ilgi çeken bir ritüeli de yağmur ritüeliydi. Üç çıplak adam su dolu bir küvetin içinde oturur. Rahip ve Tîtîyatû tanrısının tarikat bekçisi ile fahişelerin başı, küvetin etrafında üç kez dönerlerdi. Rahip çıplak erkeklerin sırtlarına üç kez bira dökerdi. Ayağa kalkıp üç kez boru çalarak gök gürültüsünü taklit ederler ve sonra uzaklaşırlardı.
Kral hava tanrısının dikilitaşının yanına gider, eğilir ve kurban keserdi. Daha sonra kraliyet çiftinin ve prenslerin etrafına çiçek çelenkleri yerleştirilirdi. Kral çifti, sfenkslerin kendisine dönük olduğu “taşlara” doğru bir arabayla yolculuk ederlerdi. Şehirdeki çeşitli yapıları ziyaret eder ve kurbanlar sunarlardı, bunların arasında cenaze tapınağı da vardı. Daha sonra saraya çıkan kraliyet çifti, burada bir süre dinlenirlerdi.
Dışarıda bir tandır benzeri çukurda ateş yakılır ve etrafında üç defa dönülürdü. Ateşin kirlenmemesi için atlamadan önce ayaklar yıkanırdı. Herkes ateşin üzerinden bir defa atlardı. Kilam festivali resmen bitmiş olurdu. Artık serbest eğlenilirdi. Arpa lapası, peynirli ve tatlı ekmekler, keklik, boğa, koyun, keçi eti, bol bol meyve yenirdi. Bira ve şarap dışında, walhî, torî, appamûrrî, marnûwan, tawal gibi içkiler içilir ve herkes tarafından paylaşılırdı. Danslar edilir, şarkılar söylenirdi. Genç kızlar ve erkekler görücüye çıkarlardı. Kızlar ve erkekler halyarî denen halaybasılarına iştirak eder, geç saatlere kadar dans ederlerdi. Danslar kilam söylenerek yapılırdı.
Şevbirka Dengbêjan
Kürt dengbêj geleneğinin kökenlerinin Hattîlerden çok öncelere gittiği söylenir. Bunu bilmiyorum. Kürtçede bugün hâlâ kilam kelimesinin olduğu gibi kalması ve Hattîlerin bu adla festivallerinin olması çok ilgi çekicidir. Yazıtlardaki verilerin ışığında festivalde yapılan ritüellerin bazılarının da bugün hâlâ Kürtlerde yaşıyor olması da ilgi çekicidir. Ekmek kırma, tütsü yakma vs.
Rivayete göre dengbêj Evdalê Zeynikê 13 saat boyunca aralıksız kilam söylermiş. Çünkü Mem û Zîn Destanı ancak 13 saatte anlatılabilirmiş. Bugünkü dengbêjler ekseriyetle kendileri üretmez, tekrar yaparlar. Üstelik Mem û Zîn’in dengbêj versiyonu da 40-45 dakikaya kadar kısalmıştır.
Dengbêjlik bir hobi olarak yapılmamalıdır, bu yeterli değildir. Bunun akademileri kurulmalı, burada bir enstrüman kullanımından şan tekniğine kadar her şey öğretilmelidir. Ve iki kilam bilen de kendini dengbêj sanmamalıdır. Bu çok ayıp bir şeydir.
Gözlemlerime göre Türk devleti bu kadim Kürt mirasını da yok etmek, yok edemese de dejenere etmek için uğraşmaktadır. TRT Kurdî bunu sistematik yapmaktadır. Bazı yarı asimile olmuş ve kültürsüz, cahil kişilikleri "Kürt dengbêjî" diye sunmaları da bu amaçladır. Bir dengbêj esasen toplumdaki en bilge kişidir. Böyle de olmak zorundadır.
Darius Winzer
X- Twitter: https://x.com/Darius_Winzer
İlgili Kaynaklar
- Birgit Brandau: Der Sieger von Kadesch. Roman aus dem Land der Hethiter, Deutscher Taschenbuch Verlag, München 2001.
- Itamar Singer: The Hittite KI.LAM Festival 2 Bände. Harrassowitz, Wiesbaden.
© Hemî maf parastî ne. Destûra nivîskar bixwazin.

Keine Kommentare:
Kommentar veröffentlichen