Freitag, 2. Mai 2025

 

Kapı ve Pencere Kelimeleri Kürtçedir

Sanıldığının aksine bu kapı ve pencere kelimeleri Türkçe degildir. Öz be öz Kürtçedirler. Türkçede bir kelime “k” ile başlamaz diyorlardı eski Türk dilbilimcileri. Sonra 1970’li yıllarda Ecevit hükümetleri masa başında 20.000 taze kelime üretince “k” harfi için kuralı kaldırdılar. Mutlu, özel, genel, sayısal, sözel, danıştay, kamu, bilim, öznel, nesnel vs Ecevit’in talimatıyla üretilen o kelimelerdendir. Ve artık eskileri yani bahtiyar, müstesna, umumi, umum, ilim vd unutulmaktadır.

Keçiyi icat eden cumhuriyet

Devlet sadece kelime uydurmadı, bu yüz yıl boyunca, kelimelerin eklerini bile icat ettiler. +Sel, +sal, +ce, +ca yada +çe, + ça gibi. Eskiden Turkî derlerdi Türkçe yaptılar. Eskiden şahsi derlerdi kişisel yaptılar. Kalem, kuş, kara, kol, keçi, kuru, kul, kibar vs hiçbiri Türkçe değildir. Keçi kelimesi Türki dillerde Eçkü/Eçki idi. 

Sırf Osmanlı imparatorluğu’nun kurucu Kürt aşireti olan “Qeregêçî / uyduruk ismiyle Karakeçi aşireti Türktür” diyebilmek için devlet eçküyü keçi yaptı ve öyle de tuttu. Hırhız kelimesi Xirxiz’ları (Kırgız) çağrıştırdığı için hırsız olarak değiştirildi. Elbet bir milletin adı küfür olarak kullanılmamalı. Farslar hırsızlık fiilini kırgız olarak da kullanmış. Selçuklunun dili Farsçadır ve oradan Osmanlı Türkçesine geçmiştir. Peki Dürzü, Kafir, Çingene de kavim isimleri değil mi? Madem küfür manasında kullanılıyor, onları da değiştirmeliydiler. Herneyse.

1923’ten 2025’e kadar Türk devleti yemedi içmedi Kürtlere ait herşeyi silmek için uğraştı. Bunu da zaten herkes biliyor. Türk dil bilimcilerine göre “c, l, m, n, p, r, v, z” harfleriyle başlayan kelimeler Türkçe değildir, başka dilden geçmiştir. Keza iki sessizle başlayan (tren, spor, kreş gibi) ve iki sessizle biten kelimeler de (kart, kürk, çark, dert, sert gibi) Türkçe değil. Türk kelimesinin öncülünün Tui, Tuik olduğu, Çinlilerin verdiği bir isim olduğu söylenir. Resmi Türk devlet tarihçileri ise bunun Török olduğunu belirtir. Zamanla kolay söylenimi Türk olmuştur. Sanırım sentetik ve uydurulmuş bir kelime.

Romalıların Turchia dedikleri, İran’ın Turan bölgesinden gelenlerdir. Bir ihtimal Turan’a gelen Moğol aşiretlerinin bölge ismiyle anılmasından türemiştir. Tabi ben dilbilimci yada tarihçi değilim, bizzat Türk aydınlarından okuduğum şeyler bunlar.

Biliyorsunuz Ermeni etnik ismi de böyle oluşmuştur. Arminia kadim Kürt/Aryan bölgelerinden biridir. Botan, Serhed (Urartular Sarahat demişler), Behdînan gibi, Arminia da bir bölge adıdır. Ermeniler kendilerine Hay, ülkelerine de Hayastan derler. Ermeni ismi yabancıların Ermenilere verdiği bir addır. Yani “Arminia satraplığında, Arminia eyaletinde yaşayanlar”. 

Romalı tarihçi Tacitus, I. yüzyılda yaşanan Roma-İran savaşlarından bahsederken Armenia Bölgesi’ndeki topluluklar için kimliği/kökeni belirsiz manasına gelen ambigua gens ifadesini kullanmaktadır.

Pek çok tarihçiye göre Ermeniler bugünkü Balkanlardan yayılmışlardır. Yani Arnavutlarla akrabadırlar. Genetik araştırmalarla artık iyice biliniyor ki en az yarısı Kürttürler. Bölgeye sonradan gelmiş İlirya, Hindistan göçmenleri ve Hristiyan Kürtlerin kiliseye tabilliğinden şekillenmiş bir etnisitedir Ermeniler. Poşa/Poşe adıyla bilinen Çingene/Roman klanının Ermenice konuşması, Hindistan göçünü doğruluyor. Mamikan/Mamikonyan, Reşkotan/Riskotan, Wartan/Wartoyan, Bekiran/Bagratiyan vs gibi pek çok aşirete mensup Hristiyan Kürtler, kiliseyi ortak paylaşıyorlardı. Aynı mezhebe inandıkları için. Zamanla Kürdistan’da Hristiyanlık azaldı ve Ermeni kilisesine giden pek çok Kürt Hristiyan, Ermenileşti.


Serxet û Binxet

Tarihi bilmeyen politik Kürt aydınları Serhed ve Binxet isimlerinin Türkiye - Suriye sınırlarından çıktığını yazarlar. Yani sınırın üstünde kalan Kürdistan için Serxet, Rojava için Binxet derler. Oysa Sarahat, Skûhat vs Urartu, Horî, Mûşkî adlandırmalarıdır. Horî dilinde mesela, yukarı ve yüksek yerler Sara demek. Urartular Çemê Erezê, Qers, Erzirom yörelerine Sarahat demişler. Sara bugünkü Kürtçede de yüksek (ser, serî, serê çiya) ve soğuk anlamındadır (sar, sard, zaf sard o, zor sar e).


Türk dil bilimcileri de kabul ederler

İsmet Zeki Eyüboğlu (1988), Türk Dilinin Etimoloji Sözlüğü’nde, kapı kelimesinin Hint-Avrupa dillerinin ortak köklerinden biri olan ve örtmek, kapamak, kuşatmak anlamlarına gelen “kap” kök anlamından geldiğini söylüyor ve Hint-Avrupa dillerinde kapı anlamına gelen sözcüklerin kökeninde geçmek, bir yere gitmek anlamının saklı olduğunu ve kapının geçit niteliği taşıdığını hatırlatıyor.

Qap, qab, kep, qapax, qalpax hepsi çok eski indogermanik kökten gelir. Eski zamanlarda modern kapılar yokken kulübe yada mağara girişleri odundan yapılan bir kapakla kapatılırlardı. Tencere kapağı da aynı işlevi görür ondan dolayı aynı ismi almıştır. Havalandırmaları da kamış yada ince dallardan örülen bir kapakla örtülürlerdi. Buna Serhed’de kulek diyorlar.


Berfirat Kürtçesi çok zengindir

Bana göre, “asimile olmuşlar” dediğimiz Maraş, Meletî Kurmancîsi Botan’dan bile zengindir. Evet asimile oldular ve eriyorlar. Ve artık otoasimilasyon da başlamış, bu doğru. Dile, tarihe ve sözlü edebiyata meraklı biri olarak onların Kurmancîsini tanıdıkça büyülendim. Tarımla ilgili terimler duydum ki diğer yörelerde çoktan kaybolmuştu. Nûrheq, Çiyayê Kurmênc, bir kısım Berfiratî’ler derî ve kapı kelimelerini birlikte kullanırlar. “Derî cîde”, “qapî qapatke” veya asimilasyonun etkisiyle “qapî qapatmîşke” derler. Bunu duyan Kürtler gülerek “vay sizin Kürtçenize” derler. Onlarda da kendi Kürtçelerinden utanma yaygın. “Bizim Kürtçemizin çoğu Türkçe” derler. 

Oysa durum öyle değil. Ergatif formlar, mesela ismin aktif ve pasif olduğu hallerde bükülmesi onlarda var. “Osman girî - Osman ağladı” ve “Nanê Osmên xwarin - Osmanın ekmeğini yediler” gibi. Osman yapılan işin öznesi olmadığında, yani pasif olduğunda isim bükülüyor Osmên oluyor. Qapî, pencere Kürtçedir. Mardinliler Kürtçemiz zengin derler ama pencere yerine şibak, şibake kullanırlar. Bu da Arapçadır.

Efrîn Kurmancisi ve Şêxbizinî

Efrîn Kurmancîsi kadar zengin bir Kurmancî var mı bilmiyorum. Bunun üzerine kafa yoracağım ve dil bilimcilerimizi dürteceğim. Madem ki dilbilimci değilim, bari onlara iğne batırayım ki bu Botan-Serhed-Behdînan üçgeninden çıksınlar, diğer Kurmancîlere de kafa yorsunlar. Şêxbizinî ağzı çok müzikal ve bana göre Kurmancînin en kulağa hoş gelen ağzıdır.


Pencere

Yıllar önce Wikipedia, Türkçeyi Esperanto gibi sentetik diller içinde kategorize etmiş ve gerekçe olarak da “Türkçe dili, kelimelerinin bir kısmı Çağatay, Uygur dillerinden, bir kısmı da masa başı yapılmış, Esperanto gibi yapay, sentetik bir dildir” demişlerdi. Sonra onu değiştirmek zorunda bırakılmışlardı. Wikipedia’ya saldırılar dönem dönem o derece arttı ki, bir dönem bildiğiniz gibi Wikipedia Türkiye’de yasaklandı. Türkler devletleştiğinde, yani 1923’te ilk Türk devletini kurduklarında dil reformu yaptılar. Dillerindeki Arapça, Kürtçe/Farsça kelimeleri kaldırdılar, hatta yasakladılar. Yerlerine bir kısmı Moğolca’dan, büyük çoğunluğu da tamamen uydurma kelimeler koydular. Bunu biliyorsunuz zaten. Kürtler, Türklerin hala kullandıkları Kürtçe kelimeleri Türkçe sandılar.

Sevan Nişanyan’ın sözlüğüne baktım pencere için Farsça kelime diyor. Bagîr yani rüzgar alan demekmiş. Tamamen saçma. Bazı diğer Türk sözlükleri ise, Farsça diyor ama kökeninin bilinmediğini yazıyorlar. İşte o bilinmeyen dedikleri de her zaman Kürtçedir. Nişanyan sözlüğünü kimse güvenilir bulmaz zaten. Sevan’ın ittihatçı saçmalıklarıdır. Sevan Nişanyan bütün ömrünü Kürtlere zarar vermekle, Kürtleri Kurmanc - Zaza, Êzîdî - Müslüman diye ayırmak, Kürt tarih tezlerini çürütmek için harcamış bir işadamıdır. Yer adları sözlüğünü sırf bu nedenle yaptığı aşikardır. Herneyse.

Cer, cêr inşaatlarda kullanılan ince odundur. Eğer ağaç işlenmişse, mesela kabuğu soyulmuş, cilalanmış yada rende (bu kelime de Kürdçedir, düzelten, güzelleştiren anlamında, textê ji dara mazî rinde/rende kir gibi) edilmişse bu kelime kullanılır. Eğer işlenmemiş sadece dalları kesilmişse şirt denir. Şirt Kürt ev mimarisinde yaygın kullanılır.

Pencere, pênc+cere yani beş cer/cêr kullanılarak yapılan gereç. Eski pencereler böyleydi. Cêrlerden kare yapılır ve ortada postu yada deriyi sıkılaştırmak, tutturmak için bir orta çubuk eklenirdi. Toplam beş cêr olurdu. Bundan dolayı pêncêre denmiştir. Bu ortadaki cêre bir kanca takılır. Deriden post asılır. Eğer hava soğuksa post boydan boya, hava sıcaksa yukarı doğru yuvarlatılır, bu kancaya takılırdı. 

Cam uzun süre zengin işiydi, yaygın değildi. Camlar yaygınlaşmadan önce pencerelere deri post yapıştırılırdığını zaten herkes bilir. Eskiye ait pek çok resim var. Kürt kılamlarında “cêrê wê li milan bû” çok kullanılır. Burada cêr su taşımak içindir. Türkçe helke derler ki bu da Kürtçedir.


Helke

“Helkeler kolunda suya gidiyor, elleri kınalı bir güzel gelin”. Suyu omuzlarda taşımak için kullanılan gerecin, yani cêrin, yani çubuğun ismidir helke ve Kürtçeden Türkçeye geçmiştir. “Hilke, hilker, helke” yani kaldıraç, yani birşeyi kaldırıp taşımak için kullanılan gereç. Kürtçe diyalektlerde helke için hilker, hilkan, cêrê avê kullanılır. Çubuğun ucuna su kovaları asılır ve omuzda taşınır.

Hilkirin fiilinin köküdür. Mesela “bar hilkir pişta xwe êşand - yükü kaldırdı belini ağrıttı”, “hilke bibe - kaldır götür”, “çima hilnakî - neden kaldırmıyorsun?”.

Salıncağı andırdığı için olsa gerek, bazı yörelerde salıncağa hilkan, hêlkan denir. Yada salıncak helkeye benzediği için, bilinmez. Kürtçede kullanılan salıncak isimlerinin her biri farklı yapıdaki salıncaklardır aslında, ama diyalektlerde bir çeşidinin ismi tümü için kullanılır. Hêlîndok, hêlekan, hêlanok, çînçolek, çîncik, colane, dolîdang, hêzok, deydik, kilk, kilponek, şokil, kilonek vs her biri ayrı bir çeşittir. Dilbilimciler resimli olarak bunları ayrıştırıp yayınlarlar belki.


Darius Winzer

X- Twitter: https://x.com/Darius_Winzer


© Hemî maf parastî ne. Destûra nivîskar bixwazin.


Keine Kommentare:

Kommentar veröffentlichen

Darius Winzer: "Min bi kilamên dengbêjiyê nexweşiya şêrpenceyê têkbir". Jînenîgariya (biyografiya) Darius Winzer Darius Winzer kî ...